23 Nisan için hususi olarak hazırlanan enfes töreni seyretmek ve küçük kızımızla bir kez daha gururlanmak için önceki gün okulumuzdaydık. Yalnız bizimkinin değil, tüm yavruların büyük bir ciddiyet, disiplin, sevinç ve inançla ortaya koydukları şahane performansları alkışlamaktan avuçlarımız patladı. Yarının Türkiye’sini inşa edecek o pırıl pırıl evlatların yüreğinden taşan vatan ve Mustafa Kemal Atatürk sevgisi hepimizin umutlarını pekiştirip, gözlerini nemlendirdi.

Törende dikkatimi çeken bir vaka vardı. Neredeyse her 5 dakikada, temaya uygun bir Sulh Manço şarkısı çalındı. Çocuklar ve izleyenler onun şarkılarıyla daha da coştu. “Bugün bayram, erken kalkın çocuklar…” “Dostum Eşek…” “El Salla…” “A-YI…” “Domates, Biber, Patlıcan…” Düşündüm de, eğer Sulh Manço olmasaydı, çocuk bayramlarında ne çalar, ne dinlerdik?..

Merasim süresince içimden Sulh Manço’ya yakarış ettim. Çocuk ruhundan bu kadar iyi idrak etmek sadece pedagogların uzmanlığı olabilirken, halkın içinden çıkan bir müzisyenimiz neredeyse üç nesildir her çocuğun kalbine girip, onlara yol gösterebilmişti. İlk 7’den 77’ye programına katılan minikler şimdi emekliliklerini yaşarken, Sulh Manço’nun yaktığı meşale hâlâ evlatların yolunu aydınlatıyordu.

Arşivcilere tüyo

Benim 80’li yıllarda çalıştığım spor servislerinde arşiv sorumlusu, servisin kalbi konumundaydı. Şu sebeple şimdiki benzer biçimde bilgiler, istatistikler, görüntüler o şekilde “bir tık” ötede değildi. Arşivciler her şeyi saklamak, düzenlemek ve yeri ulaştığında bulup çıkartmak zorundaydılar. Arada bir de tuttukları defterlerden çok büyük istatistik haberleri çıkartır, günün manşetini kurtarırlardı.

Şimdi tüm dijital imkanlar ellerinin altında olmasına karşın spor sayfalarına ve programlarına baktığımda şöyleki keyif veren bir hususi arşiv haberi göremiyorum ne yazık ki…

Oysa cevher, ellerinin altında duruyor. Hani son günlerde yabancı VAR hakemi tartışması var ya, işte tam da gündeme uygun bir arşiv haberi tüyosu vereyim öyleyse: Acaba VAR’da değişen kararlar olmasaydı, şu andaki puan durumu iyi mi olurdu?

Haydi genç arşivciler, sıvayın kolları bakalım. Bu kıyağımı da ihmal etmeyin…

Zayn Sofuoğlu geliyor

İnşallah “Zayn Sofuoğlu Türkiye’nin ilk Formula 1 şampiyonu oldu” haberini duyurmak da bu sütunlara nasip olur…

Zayn, şampiyon motosiklet yarışçımız Kenan Sofuğlu’nun 5 yaşındaki oğlu. Uzun süredir onu takipteyim. Babasıyla pistlerde çekmiş olduğu tüm videoları izledim. Kendisi bu yaşlarında bir motor sporları dahisi. Kullanmadığı vasıta yok. Kartingden büyük ve ufak yarış motosikletlerine, spor otomobilden forklifte kadar tekerleği ve motoru olan her türlü aracı büyük bir ustalıkla kullanabiliyor. TOMSFED’den alınan hususi izinle 23 Nisan’da Körfez Pisti’nde büyüklerle yarışmışlığı ve iki turu da kazanmışlığı bile var. Tanrı nazarlardan saklasın, tekerine taş değdirmesin.

Koca bir şampiyon geliyor. Azzz sonrasında!..

“Yorgan kadro” diye bir şey…

Meşhur bir yönetmen olan arkadaşımla söyleşi ederken, mevzu eski filmlerin çekim öyküleri ve festival ortamlarında yaşananlara geldi. Bizimki garip bir terim kullanınca, dikkat kesildim. “Taşrada çekilen filmler için bir de ‘yorgan kadro’ seçilirdi” dedi. Meğer esas cast’ın yanında bir de “eğlencelik” figürasyon oluşturulurmuş. Genç ve güzel hanım oyuncu adayları arasından “gönüllü” olarak seçilen bu “yorgan kadro”nun aslolan görevi, kadrajda şöyleki bir görünmekten daha fazlaymış. Yerine gore yapımcı, yönetmen ya da başrol oyuncularına taşranın soğuk gecelerinde “yorgan” vazifesi yapmak için (!) orada bulunurlarmış.

Malum gündemle ilgili izdüşümlerini sizin beyin kıvrımlarınıza bırakıyorum.

Ne demiş?

TV 100’deki programda gazeteci Sinan Burhan, Mustafa Kemal Atatürk için “Rahmetli Mustafa Kemal Atatürk” diyince öteki gazeteci Şaban Luk “Rahmetli deme. Mustafa Kemal Atatürk daima yaşıyor” diyerek tepki gösterdi.

Onur kürsüsü

“Niçin devamlı Filistin mesajları paylaşıyorsun diyen dostlarım, ben artık kafamı yastığa rahat koyamıyorum. Kusura bakmayın, takipten çıkabilirsiniz” diyen İsmail Hacıoğlu kürsüyü hak etti.

Zap’tiye

8 dil öğrendi. 4 bin kitap okudu, 12 kitap yazdı, geometri terimleri türetti, Türkçe’ye yeni kelimeler kazandırdı, 57 senelik ömrüne 11 cenk sığdırdı, kürek çekti, yüzdü, ata bindi, dans etti. “Vaktim yok” diyen, Mustafa Kemal Atatürk’ün yaşamını okusun.