Türkiye Ziraat Odaları Birliği Başkanı Şemsi Bayraktar, besin fiyatlarının artmasıyla tüketicilerin ucuz ürünlere yöneldiğine, bu durumu fırsat bilen bazı satıcıların ürünlerinde hile ve sahtekârlık yaptığını deklare etti.

Peynirde, süt yağı haricinde başka yağların kullanımı, koyun ve keçi peynirlerine inek sütü karıştırılması, ürün yapısını sertleştirmek için nişasta kullanımı, küf ve maya oluşumunu engellemek amacıyla yasaklı madde kullanımı benzer biçimde yollara başvuruluyormuş.

Tereyağına ise bazı bitkisel yağlar ve sarı renkli olması için besin boyası ilave ediliyormuş.

Zeytinyağına da içinde ne olduğunun ne olduğu belli olmayan yağlar katılıyormuş.

Bu haberleri hep okuyoruz. Sahtekârlar bilhassa ucuz gıdalara hile karışmasını sağlayarak dar gelirlileri aldatıyorlar. Vatandaşın sağlığıyla oynuyorlar.

Hem de kutsal ramazan ayında, insanoğlu sofrasını şenlendirmek istediğinde daha çok hileye başvuruyorlar.

Bu vicdansızların yatacak yeri yok!

Devletimiz denetimler gerçekleştiriyor fakat kafi olmuyor.

Şirketlerin bile ürün standardını düşürdükleri ‘Skimpflasyon’ sürecinden geçiyoruz.

Bilhassa besin sektöründe ürünün içeriğindeki pahalı maddelerin azaltılarak maliyeti daha düşük maddelerin artırılması ‘skimpflasyonun’ en fazla görüldüğü örneklerden birisi.

Besin denetlenmelerinde değişik yöntemlere yönelmeliyiz.

Belediyelerin insan kaynakları da kullanılarak daha dizgesel, tertipli denetimler yapılabilir.

İnsanlara Tüketici Mahkemesi’nde hakkını aramak zor ve karmaşık geliyor.

Vatandaşın almış olduğu üründe yaşamış olduğu mağduriyeti gidermek için daha süratli çözümler geliştirmeliyiz.

Trafikte kurallara uymayanlara karşı fahri trafik müfettişleri fazlaca işe yarıyor. Aynı yöntemi besin denetimde deneyebiliriz.

Gönüllü fahri besin müfettişleri devreye sokulabilir.

Fahri besin müfettişleri çarşıda pazarda markette lokantada şüphelendikleri besin ürünlerini bildirebilecekleri ve hızlıca denetim yapmayı sağlayacak bir mekanizma geliştirebiliriz.

Böylece besin teröristleri ve sahtekârlarla daha sıkı savaşım edilebilir.

***


SICAK SUDAN ÖNCE BOŞA AKAN SU

Her duşa girdiğimde sıcak su gelene kadar akıp giden suya üzülüyorum.

Yeni kombiler suyu acele ısıtıyorlar fakat o sıcak su borulardan geçip duşa gelene kadar kim bilir 20-30 litre temiz su boşa gidiyor.

Akan suyu doldurmakla da kim uğraşır!

Tüm dünyada her duş alanın boşa akıttığı 20-30 litre temiz suyu hesaba katınca çözüm üretilmesi ihtiyaç duyulan bir problem çıkıyor karşımıza.

Keşke mühendisler su ısınana kadar geçen sürede akan temiz suyu depolayabilecek ya da anında sıcak su gelmesini sağlayabilecek bir teknoloji geliştirse.

Küresel Isınma bu hızla devam ederse tuvalette kullanılan temiz su bile kıymetli olacak!

***


KÖYDEKİ DAYILAR GİBİ

Reklamcı Serdar Erener ile eşi Nil Karaibrahimgil de doğaya kaçanlar kervanına katılmışlar.

Akaretler’deki evlerini kapatan meşhur çift, kent merkezinden uzakta ormanda bir evde yaşıyorlar.

Meşhur müzisyen, “Ben apartman çocuğuydum, burası benim için bir iyileşme yeri oldu. Hakikaten köktencilik bir kararmış oldu taşınmak. Akaretler’de oturuyorduk, 24 saat gürültünün içindeydik” diyor.

Erener ise “Şehirden yeteri kadar uzak değiliz. Çekince 40 dakika ötede. Kent eşittir çekince benim için… Böcek sevgisi edindim. Böcekleri fazlaca beğeniyorum. Hatta evde sağdan soldan bulduğum böcekler var. Doğa harikası bence onlar. Duvarda duruyorlar” diyor.

Erener, tabiat ile iç içe olmayı sanki birazcık abartmış, kamufle olmuş benzer biçimde.

Heidi’nin büyükbabası ile ‘Leyla ile Mecnun’ dizisinde rahmetli Göksal Engür’ün canlandırdığı aksakalı dede arası bir insan olmuş.

Baston ayrıntısı ise onu köylerdeki dayılarla özdeşleştirmiş.

İstanbul’un 40 dakika uzağında da olsa tabiatın içinde yaşamak ne güzel.

***


KAYINVALİDESİYLE KAÇAN DAMAT

Müge Anlı’nın programına başvuran 18 yaşındaki Dere, 24 yaşındaki dini nikâhlı eşi Selahattin’in annesiyle kaçtığını söylemiş oldu. Talihsiz genç kız, “Kocam söylediğim bir çocuğumun babası sevgilim, annemle firar etti. Bir de bana ‘Senin veremediğin ilgiyi annen verdi’ diyerek mesajlar gönderdi” dedi.

Anlı da haklı olarak “Yuh devenin nalı” diye tepki gösterdi.

Damat görmüş olduğu ilgi ilgi için mi, yoksa iki burma bilezik ve 11 bin TL için mi kayınvalidesiyle firar etti acaba? Bu tür vakalarda akla ilk gelen Cem Yılmaz esprisiyle bu yazıyı noktalayalım en iyisi: “Hani marjinal bizdik”!

***


SERUMDA BİLE VAR!

Serum eskiden cam şişelerin içinde olurdu. Kırılmadığı, taşınması kolay olduğundan plastik ambalajlara konmaya başlandı.

Adana’nın Çukurova Üniversitesi ve Danimarka’daki Roskilde Üniversitesi’nin ortak yaptıkları araştırmada, 1 litrede serumda 65 mikroplastik tespit edildi. Uzmanlar, damar yöntemiyle alınan bu mikroplastiklerin değişik sıhhat problemlerine yol açabileceğini söylüyor.

Damacana sudan, plastikle kaplı yiyeceklere mikroplastiklerin girmediği ürün yok benzer biçimde.

Mikroplastiklerin kansere yol açtığını gösteren araştırmalar var. Serumla bile damardan mikroplastik alıyorsak vay halimize!

Uzmanların belirttiği benzer biçimde serumlar mümkün olduğunca cam şişelerde olmalı.

***


GURBETÇİ ÇIKTI

Trabzonspor- Fenerbahçe maçının sonunda sahaya girerek olayların büyümesine yol açan maskeli kişinin kim bulunduğunu merak ediyorduk. Her gün sıkı antrenman icra eden, çakı benzer biçimde futbolcuların karşısına çıkmaya kim cesaret eder ki? O şahıs gurbetçi çıktı iyi mi? 20 yaşındaki H.Ç,

Almanya’dan dayak yiyecek için gelmiş! Bu hareket ileride anlatılacak garip bir anı olarak kalmamalı.

Ülkeyi karıştıran bu saçma hareketin cezası da ağır olmalı!