“Bu iyi mi sual?” demeyin. Bunu ben değil, Kanal D’nin pazartesi günü seyirci ile buluşan yeni dizisi Yalan söylüyor.

Dizide kocasını öldürmekle suçlanan masum hanım, bebeğini ablasına emanet edip hapse giriyor. Ablası ve eniştesi, bebeği varlıklı ve meşhur bir aileye “kat karşılığı” satıp, kendi kızlarını da hapisteki anneye onun kızıymış şeklinde gösteriyorlar. Hanım hapisten çıkınca öz yeğenini kızı biliyor. Düzmece evlat ise kuzenini evlat edinen aileye şantaj yapmış olup, “Bana da para vereceksiniz” diyor vs…

“Bu şekilde yırtıcı ve şerefsizce senaryo mu yazılır?” demeye kalkmayın. Gündüz kuşağı programlarını yalnız yedi gün süresince izleyin, minimum iki-üç benzer öykü ile karşılaşacaksınız.

Bozulduk… Hem de kötü halde bozulduk… Gündüz gözyaşı dökerek seyrettiğimiz gerçek olayların öyküsünü akşam çekirdek çitleyip “keyifle” seyrediyoruz.

Cate ile bizimkilerin farkı

Bu yıl Cannes’da en fazlaca kim konuşuldu? Cate Blanchett. Niçin? Siyah, beyaz ve yeşil renklerden oluşan giysisiyle kırmızı halının üstünde Filistin bayrağı oluşturduğu için. Cate kendi şeklinde, protestonun da en zarifini ortaya koydu.

Bizlerden de oyuncular oradaydı. Yabancı basında adları anılmadı. Bundan dolayı dekolte ötesi giysileriyle yalnız bedenlerini sergilediler. Bırakın Gazze protestosunda bulunmayı, ağızlarından kayda kıymet tek cümle çıkmadı.

İçlerinden biri tüm cesaretiyle (!) Cannes’ın meşhur plajında pozlar filan verdi. Aklıma 90’lı yıllarda bulvar gazeteleri için orada üstsüz pozlar verip meşhur olmaya çalışan üçüncü derslik yıldız adayları geldi…

Bu ne rastlantı?

İran Cumhurbaşkanı Reisi, ilişkilerini düzelttiği Azerbaycan ile ortak baraj açılışını yapmış olduğu gün helikopter kazasında öldü. Türkiye’nin arabuluculuğunda Azerbaycan ile masaya oturmaya hazırlanan Ermenistan Lideri Paşinyan’ın helikopteri ise stada mecburi iniş yapmış oldu.

Bana nazaran bu kadarı, tesadüften birazcık fazlası. Açık ki İran-Türkiye- Rusya-Azerbaycan-Ermenistan yakınlaşması birilerini kötü halde rahatsız etmiş..

İsrail’in Hatay’daki Yalova taktiği

1999 depremi sonrası İsrailliler, Yalova’da pek fazlaca mülk satın aldılar. Yapılacak ciddi bir tapu araştırmasının bu ilimizdeki gizli saklı İsrail istilasını gözler önüne sereceğine inanıyorum.

İsrail aynı taktiği şimdi de bir başka depremzede ilimiz Hatay’da uyguluyor. 500 bin yabancı uyruklunun ikamet etmiş olduğu Hatay’da yabancılara mülk satışı 2008’de yasaklanmış olmasına karşın İsrailliler paravan firmalar kurarak ya da Türk vatandaşlarını alıcı şeklinde göstererek yoğun bir halde gayrimenkul alıyorlar.

Açık ki İsrail, ülkemizin yaşamış olduğu organik afetleri fırsat bilip, ekonomisi bozulan bölgelere göz dikmiş. Ihmal etmeyin, siyonistler Filistin’i işgal etmeye de toprak satın alarak başlamışlardı.

Aman uyanık olalım….

Zap’tiye

Bigün hepimiz Seda Sayan olacak.

Gaf’let kürsüsü

Refah’ta bebeklerin vücutları parçalanıp kavrulurken, İsrail’de toplumsal medya insanlıktan çıkmıştı: “Senenin en büyük şenlik ateşi…” “Bu yanmış, yenisini getirin…”

Ne demiş?

“El yumruğunu yemeyen, kendi yumruğunu balyoz sanırmış.” (Atv’nin Ben Bu Cihana Sığmazam dizisinde Behçet’in sözü)