Gündem, oldukca başlıklı, değişken ve yoğun.

Mahalli seçim emekleri ve aday açıklamaları tüm hızıyla sürüyor. AK Parti gene en hazırlıklı siyasal kurum olarak ön plana çıkıyor. CHP, genel başkan değişimi ile aramış olduğu refah ve dengeyi bulamadığı şeklinde aday belirleme süreçlerinde de acemilikler yapıyor. Son ana kadar pazarlığı sürdüren DEM Parti ise -Kandil’in beklentisi doğrultusunda- kendi enerjisini kontrol etmek istiyor. Nitekim dün itibarıyla İstanbul Belediyesi için eş başkan modeli ile Meral Danış Beştaş ve Murat Çepni adını sahneye sürdü. Bu hamleyi, 31 Mart’ın peşinden başlamış olacak 3.5 senelik seçimsiz süreci, yenilenmesi umulan çözüm sürecine politik yatırım olarak da okumak mümkün. Doğal malûm adaylar eleştiri aniden çekilme edip, Ekrem İmamoğlu‘na alan açmazlarsa! Yada alacakları oy oranı ile boylarının ölçüsünü almazlarsa… Ayrıca… Tekrardan Refah ve HÜDAPAR, mahalli ölçekte sürprizlere imza atarlarsa şaşırmamak lâzım.

Siyasetin yanı sıra iktisat sahası da hareketli. Yeni Merkez Bankası Başkanı Fatih Karahan‘ın, 2024-26 yıllarına dönük enflasyon hedefini koruması (sırasıyla % 36, % 14, % 9) ek olarak, kredi kartı harcamalarına sınırlama sinyali vermesi, asgari ücret başta olmak suretiyle dar ve durağan(durgun) gelirlilere meydana getirilen ödemelerin enflasyonist baskı unsuru bulunduğunu ima etmesi, elektrik ve doğalgazda fiyat ayarlaması planlanmasını önden duyurması fazlaca garip bulunmuş oldu!

Sadece ben bu yazıda, Türkiye’nin stratejik çıkarlarına ilişkin kırılgan bir merkezi ele almayı isterim. Niçin? Şundan dolayı bölgemizdeki jeopolitik hesaplar, ulusal güvenliğimiz ve ekonomik istikrarımızla direkt bağlantılı olmayı sürdürüyor da ondan!

Dedi ki…

“Yanı başımızda -Gazze’de- bir soykırım yaşanıyor. Biz rahat rahat KKTC’de yaşıyoruz. Niye? Türk askerinin varlığından dolayı!” Ve ekledi“Ana vatanımızın gücü kadar güçlüyüz!”

KKTC Dışişleri Bakanı Tahsin Ertuğruloğlu ile Ankara’da gerçekleştirdiğimiz sohbetin önemli noktalarını aktararak adım atmak istedim. Zira Ada’nın, Türkiye’ye bakışı, KKTC Cumhurbaşkanı Ersin Tatar döneminde belirginleştiği kadar geçmişte pek pozitif olmamıştı! İşte bu yüzden Kıbrıs Türkünün davası, Türkiye için ulusal davadır!

Bu sıralar gerek AB gerekse BM, Kıbrıs Dosyası‘nı bir kez daha açma, artık uygulanması olanaksız modelleri canlandırma arayışında. BM Genel Sekreteri Antonio Guterres‘e itimat duyulduğu için Türk tarafı, Kıbrıs Kişisel Temsilcisi atamasına itiraz etmedi. Fakat Maria Angela Holguin Cuellar‘a, zemin yoklaması için 6 aylık süre tanındı. Bu adım, Kıbrıs müzakerelerinin başladığı anlamına gelmiyor. Gerek Türkiye gerekse KKTC, egemen eşitliğe dayalı iki devletli çözümü içermeyen yaklaşımların ortak zemin oluşturmayacağını ısrarla vurguluyor. Ki bu hususu Bakan Ertuğruloğlu da kayda geçirdi ve BM Güvenlik Konseyi’nin 5 sürekli üyesi ile (ABD, İngiltere, Fransa, Rusya, Çin), AB’nin yıllara sari yanlış kararlarının Ada’yı kalıcı çözümden uzaklaştırdığını söylemiş oldu.

Ertuğruloğlu, ABD’nin, Kıbrıs Rum kesimine tabanca ambargosunu kaldırmasını hatırlattığımızda ise özgüvenli bir halde şu tespiti paylaştı:

“Rum tarafı istediği kadar silahlansın. Bu coğrafyada Türkiye’ye karşı askeri bir başarı sağlama şansı sıfır bile değil. Boşu boşuna para harcıyorlar, kendi halklarını uyutuyorlar. Akıllı olsalar Türkiye ile iyi ilişkiler içine girmenin yolunu bulurlar!”

Elbet Kıbrıs’ta kırılgan bir sorun var. Yabancıların mülk edinimi. KKTC’de avukatlar, tapuya tescil gerekmeden gayrimenkul alım-satım belgesi düzenleyebiliyor. Değişik uyruklu Yahudi topluluklarının şimal Kıbrıs’ta mülk alması ciddi bir mevzuat boşluğunu ortaya çıkardı. Ada’da toprak satılmasını önleyen, yalnız uzun soluklu üst kullanım hakkına imkân veren bir yasal düzenleme tamamlanmak suretiyle.

Özetle

Doğu Akdeniz’e donanma yığan, İsrail’in katliamlarına arka çıkan, Suriye ve Kıbrıs Rum kesimine askeri yığınak icra eden ülkelere ve aslolan niyetlerine odaklanmayı asla bırakmamak gerek.