Büyükelçi Ömer Faruk Doğan, Türkiye’nin bölgesel ve küresel ziraat sektörüne etkisine ilişkin şu değerlendirmelerde bulunmuş oldu:

“2020 yılı başından bu yana dünya küresel krizlerden bir türlü kurtulamadı. Covid 19 salgını, Avrupa’nın merkezinde iki yılı aşmak suretiyle olan Ukrayna-Rusya savaşı, Ekim 2023’de yaşanmış olan İsrail’in Gazze’yi işgali, dünyada güçlükle oluşmuş dengelerin bozulmasına niçin oldu. Enerji ve Besin sektörü bu süreçten en oldukça etkilenen sektörler olarak ortaya çıktı. Gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler ziraat sektörü dahil öteki alanlardaki yatırımlarını maalesef ister istemez Müdafa Sanayiine doğru yönlendirdi. Şiddetle yaşanmış olan iklim değişikliğiyle beraber, tarımsal alandaki yatırımların azalması hem tarımsal üretimin azalmasına hem de tarımsal üretim maliyetlerinin ileri derecede artmasına niçin oldu.




(Büyükelçi Ömer Faruk Doğan)

Küresel enflasyonu en fazla etkileyen Covid-19’un tesirleri göreceli olarak azalırken enflasyonda kısmı olarak düşme eğilimi içine girdi , sadece besin tutarları enflasyonu besin güvensizliğini ve yoksulluğu daha da negatif bir sürece yönlendirdi.

Her ne kadar küresel enflasyon 2023’te yavaşladı ise de halen enflasyon 2010-2019 averajının üstünde kaldı. Global enflasyon, 30 senenin en yüksek kıymeti olan 2022’deki %8,1’den 2023’te tahmini %5,7’ye geriledi. 2024 senesinde ise internasyonal emtia fiyatlarındaki ılımlılık ve parasal sıkılaştırmanın da etkisiyle zayıflayan talep sebebiyle %3,9’a gerilemesi planlanıyor. Gelişmiş ekonomilerde enflasyon daha belirgin bir yavaşlama yaşadı, sadece çekirdek enflasyon oranları, artan hizmet tutarları ve sıkı işgücü piyasaları sebebiyle nispeten yüksek kalmaya devam etmektedir. Gelişmekte olan ülkelerin çoğunda enflasyon 2023’te zirve yapmış oldu ve 2024’te daha da düşmesi beklenmektedir.

Bu ümit verici gelişmelere karşın, internasyonal fiyatların mahalli fiyatlara sınırı olan geçişkenliği, zayıf mahalli para birimleri ve iklimle ilgili yaşanmış olan olumsuzluklar sebebiyle besin tutarları 2023’ün ikinci yarısında bilhassa Afrika, Cenup Asya ve Batı Asya’da artış işaretleri gösterdi. Gelişmekte olan ülkelerde, yüksek besin tutarları, bilhassa gelirlerinin daha büyük bir kısmını gıdaya harcayan en yoksul haneler için besin güvensizliğinin mühim bir itici gücü haline dönüştüğü gözlenmektedir.

Gelişmekte olan ülkelerdeki enflasyonist eğilim yoksulluğu artırırken dünyada geçmiş süreçte yoksulluğun azaltılması yönünde büyük güçlüklerle sağlanan bazı kazanımlar hızla kaybedilirken, bu anlamdaki gelişmeyi de tersine çevirdi. Düşük gelirli ülkelerde, bilhassa Şimal Afrika ve Batı Asya’da, yoksulluk oranları pandemi öncesi seviyelerin oldukça üstüne çıkmış bulunmaktadır.

Aslına bakarsak Fransa’da baş gösteren ve AB’nin “Mercosur” anlaşmasını onaylaması ve tarımsal alanda getirmiş olduğu kısıtlar sebebiyle, baskı altında kalacağını düşünerek tedirgin olan Fransız ziraat kesimi üretim ve ihracata yönelik kısıtlamalarla da daraltılan ziraat teşvik politikalarına isyanının temelinde, önceliklerini değişik alanlara kaydırılmaya başlandığının hissedilmesi hususudur. Fransa’daki Hükûmet ile ziraat sektörü arasındaki gerginlik, mevzunun kamuoyu tarafınca anlaşılması ile öteki tarımsal üretimi ekonomide yer tutan başta İtalya olmak suretiyle, öteki AB ülkelerine doğru yayılma eğilimi içine girmiş görünmektedir. AB’nin mühim tarımsal üretim meydana getiren üyesi İspanya ise, Şimal Afrika ile ilişkilerini tarihinin en iyi noktasına getirme gayretleri ile bu alanda ortaya çıkan boşluğu ve eksikliği Şimal Afrika’nın bilhassa de Fas’ın haiz olduğu tarımsal üretim potansiyeliyle bertaraf etme, besin güvenliğini güvence altına alabilme arzusuyla hem siyasal hem teknik anlamda ilişkilerini en üst seviyeye çıkarabilmek için büyük çaba göstermektedir.

Tüm bu gelişmeler çerçevesinde 2024’te gelişmiş ülkelerin mecburi olarak enflasyonist baskıyı denetim altına almak ve güvenliği sağlamak açısından; enflasyonla mücadeleyi ve Müdafa Sanayini öncelikli gündem mevzuları haline dönüştürme girişimlerini idrak etmek ve doğru yorumlamak gerekmektedir. Bu durum, tarımsal üretim ve besin güvenliği açısından global anlamda birçok probleminin gündemdeki yerini ve stratejik önemini koruyacağına işaret etmektedir.

Her ne kadar müdafa endüstri, ziraat ve besin sektörünün göreceli olarak önüne geçmiş şeklinde görünse de Tarımsal üretim ve Besin Güvenliği stratejik önemini artırarak gündemdeki yerini muhafaza etmeye devam edecektir. Tüm göstergeler de bu hususu doğrulamaktadır.

Türkiye kendi bulunmuş olduğu coğrafyanın ve Avrupa’nın mühim tarımsal üretim potansiyeline haiz ülkelerinden birisi olma konumunu halen korumaktadır. Mevcut artış trendi içindeki ihracatımızda besin ve tarımsal ürünlerin konumunu muhafaza etmesi bu gerçeğe dayanmaktadır. Her ne kadar iklim değişikliği ve artan tarımsal girdi maliyetleri başta gübre ve enerji maliyetlerindeki artış olmak suretiyle, Ukrayna Rusya savaşıyla beraber beklenmedik bir maliyet artış sürecine girdi ise de, tarımsal üretim ülkemiz açısından halen ehemmiyet ve önceliğini artırma eğilimi içerisindedir.

Tarımsal üretim sürecinin ilk adım ve başlangıç süreci olarak Mart-Mayıs süreci tarımsal üretim açısından en tehlikeli sonuç tarihler olarak bilinmektedir. Üreticinin doğru yönlendirilmesi ve teşvik edilmesi, o yılki tarımsal üretim ve verimlilik açısından oldukça tehlikeli sonuç öneme haiz bir takvimdir. Tarımsal ürün ve besin ihracatımızda yerini korumuş olan Avrupa ve Doğu Avrupa ülkelerinin yanı sıra Rusya’da tarımsal üretimin yaşanmış olan cenk ve bununla beraber gelen krizler sonucu ortaya çıkan olumsuzluklar sebebiyle, tarımsal üretimin daha da gerilemesi ve besin ihtiyacının her geçen gün artarak daha da mühim ve stratejik hale dönüşeceğini görmek ileri bir kehanet değildir.

Eğer tarımsal yayım ve doğru bilgilendirme ile üreticilerimizi zamanında ve doğru yönlendirerek tarımsal alanların üretime açılması yönünde ortaya konan yeni politikaların desteklenmesiyle atıl ziraat arazilerinin uygun şekilde, uygun üretim deseni ile üretime kazandırılmaya devam edilmesi halinde, tarımsal üretim maliyetleri düşürülebileceği şeklinde, üretim de sağlanabilecek verimlilik ile de tarımsal ürün ve besin ihracat sektörümüzde büyük bir artış yakalanması imkanı elde edilebilecektir.

Dünyadaki trendlerin tersine devletimizde, tarımsal üretimi ve besin üretim ve güvencesini çoğaltmak daha kolay ve daha düşük maliyetli olma olanağına haiz bulunmuş olduğu hususunu gözden kaçırmamamız gerekmektedir. Hasat sürecinin başlamış olacağı önümüzdeki Temmuz-Ağustos ayları ile beraber, tüm Avrupa’da başta bitkisel yağlar olmak suretiyle, bir oldukça tehlikeli sonuç üründe darlıkların yaşanması ve talep artışı beklenmektedir. Bu da ister istemez birim fiyatlara, ihraç fiyatlarına ve dolayısıyla doğru tespit edilecek yöntemler ile üreticimiz açısından ilave gelir sağlanması anlamına gelebilecektir.

Bu yüzden, hali hazırda seçim süreci ile gündemi yoğunlaşmış bulunan ülkemizin tarımsal üretim ve besin sektörünü devamlı gündemde tutmaya devam etmesi ve çiftçilerimizin zamanlıca bilgilendirilmesi ve desteklenerek üretime yönlendirilmesi büyük önemi haiz tehlikeli sonuç bir husus olarak gündemimizde yer alması gerekmektedir.

Besin güvenliği açısından önemini giderek artıran ziraat sektöründe ülkemiz, yeniden üretim ve ihracat yöntemiyle birçok ülkenin besin güvenliğine katkı sağlayabilecek iken tarımsal üretimde bölgede ve Avrupa’da birçok tehlikeli sonuç ürün açısından liderlik vasfını tekrardan soruşturma potansiyelini de elde etme olanağına haiz olabilecektir.”